The Power of the Dog 2021 Film
Phil ve George birbirinden farklı karakterlere sahip iki kardeştir ve Montana vadisindeki en büyük çiftiğin sahiplerdir. Phil zeki, hırslı ve başarılı biridir ve onun için zayıflığa yer yoktur. George ise kendini yaptığı işe adayan sevgi dolu bir adamdır. İki kardeş seneler boyunca aynı çatı altında yaşamıştır fakat George genç dul bir kadınla evlenme kararı aldıktan sonra her şey değişecektir…
Tipik LGBT-İ filmi.Sadece format western ve yıl 1925. Her zaman ki gibi Netflix projesine uygun. Topluma LGBT-İ yi benimsetmek için yapılmış bir ajitasyon içerikli film.Benedict'in rolü mevcut doğasına uygun yani GAY rolü. Yorumlara bakıpta sakın bunun bir western filan olduğunu sanmayın.Tam bir aldatmaca.Konu GAY sorunu. LGBT-İ bir tıbbi rahatsızlık değilmiş de sanki kadın ve erkekten sonraki olması gereken 3. bir türmüş yedirme çalışması.Alıştıra alıştıra hem de.
Yazılan yorumları okumuş olsaydım izlemekten vazgeçecektim. Filmi izledim, son dönem revaçta olan gerçekçilik akımına dahil olacak bir film. Bu tarz filmlerde olaylar hızlı gelişmez. Filmde insanların duygularının yaşamda ne kadar etkili olduğunu iyi anlatmış. Bir zaman isteyerek, istemeyerek birisinin duygularını incitmek ağır bedellere neden olabilir. Yorumlara bakıp eşcinselliği öven bir film olduğunu düşünmeyin, öyle değil. Hayatın içinde ne varsa sinemada da vardır. Eşcinsellik yaşamda olan bir gerçek, bazı filmlerde yer verilmesi normaldir. Ancak övülmesi doğru değil tabii ki. Sanatçı olmak eşcinsel duygular beslemekle iyi olunur şeklinde düşünce yanlıştır. İyi sanatçı duyarlı olur, duyarlı olmanın da cinsiyeti olmaz.
Film bir çiftlik yaşamının rutin sıkıcılığında ilerlerken sıkılıp yarım bırakmayın izlemeyi, sonunda tahmin edilmesi zor şeyler oluyor.
Ne ekersen onu biçersin, kimsenin yaptığı kimsenin yanına kalmaz.
12 dalda Oscar adayı enteresan!
Yorumlardan anladığım kadarıyla yine eşcinselliğe atıf var. Aslında fragman sinematografisi çok iyi görünüyordu, Barış Özcan da önerince izleyecektim ama bir tane daha eşcinselliği vurgulayan, güzelleştiren, normalleştiren bir yapım daha izlemeyeceğim.
onca oyunca onca ekipman onca para hepsi bunun içinmi. olmamış. son zamanlarda bütün diziler bütün filmler aynı konuyu işliyor hastalıklı bir konu uzak durun.
Hemen kaçın hemen... rezalet...
Bu film oskara aday olur. filme oy veren jüri her şeyi anlar. Da bize kimse birşey anlatmaz...
Yine malum platform ve malum konu.
Propaganda var ince ince. Film oyunculuk bahane subliminal mesai şahane.
Sırf Benedict var diye izledim, fakat bu olmamış.. Bazı filmler vardır -olumsuz anlamda- ben ne izledim diye düşündürür insanı.. He işte, bu film güzel bir örnek, tam da öyle bir etki bıraktı bende :))
Jane Campion'ın The Piano (1993) ve The Portrait of a Lady (1996) (şaheser her ikisi de)
filmlerine hayran kalmış bir kardeşiniz olarak bu filmi seyredeceğim.
Onun filmleri ham hum şorolop tüketilecek bir hamburger menüsü değildir.
Dinlene dinlene tadını çıkara çıkara tabi ki de.
Bir güzel demlenmiş seylan çayını yudum yudum içer gibi efendim.
Biliyorum canınız çekti.
Maksadım da bu zaten iyi seyirler herkese.
FilMakinesi çalışanlarına teşekkürler.
ortasına kadar zar zor geldim..sanatçı burada neyi anlatmak istemiş valla anlamadım..